KORKU ...
Daha çocuk yaşlarda Öcü ismi ile
girdi yaşamımıza. Hiçbirimiz onu görmedi ama resmini çiz deseler Süt Kardeşler
filmindeki Gülyabaniyi resmeder çoğumuz. Öcü kötüydü, karanlıktı, korkutucuydu,
yaramaz çocuklara kızardı ama uslu durursan hiç yaklaşmazdı sana.
Sonra şartlı korkularla tanıştık
-san, -sen eklerini takip eden bak başkasının annesi olurum, kardeşin gidecek,
baban gelince kızar cümleleri ile.
Zannettik ki biz büyüyünce
geçecek hepsi, zannettik ki korkusuz olacağız, cesur olacağız, bize yapılanı
asla başkalarına yapmayacağız. Ama olmadı işte biz büyüdükçe daha bi büyüdü
korkularımız, birkaç gizemli fobiye dönüştü eski anılarımız.
Düşündüğümüzün aksine her geçen
gün daha bir arttı korkularımız yalan duymaktan korktuk, yanlış yapmaktan
korktuk, gerçeği öğrenmekten, geçmişle yüzleşmekten korktuk. Öyle ki
reddedilmemek için hiç sormamayı seçtik, yalnız kalmaktansa başkası olmayı
tercih ettik.
Korku her an bizimleydi ve her
yerdeydi. O kadar içselleştirdik ki onu; fark edemedik bize ayrı ayrı gelen
korkuların aslında tek olduğunu, bilemedik tüm korkuların kaynağının kaybetmek
olduğunu.
Sağlığımızı, huzurumuzu,
mutluluğumuzu, sevdiklerimizi, yaşamımızı kısacası sahip olduklarımızı
kaybetmekten korktuk, o kadar korktuk ki bize ait olmayanı kaybetmemek için
kişiliğimizi feda ettik, prensiplerimizden taviz verdik, başkası olarak
yaşamayı seçtik ve biz bu hengamede kendimizi kaybettik.
Bilemedik kaybetmeme uğrunda
yaptığımız her şeyin bizden bir şeyler eksilttiğini, bilemedik kaybetmeye
korktuklarımızı korktuğumuz için kaybettiğimizi…
Yorumlar